Haber

Ali Babacan: “Milli İttifakı ‘Beriki İttifakı’, Millet İttifakı ‘Türkiye İttifakı’. Bir tarafta Nefret ve Öfke Var, Burada Sevgi ve Kucaklaşma Var”

ALİ BABACAN: “CUMHURİYET İTTİFAKI: ‘BERİKİ İTTİFAKI; MİLLİ İTTİFAK: TÜRKİYE İTTİFAKI’

Kocaeli’de Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan; “Bu altı parti, türkiye Toplumun tüm kesimlerini temsil eder. Toplumdaki tüm yaşam biçimleri bu altı partide mevcuttur. Ancak diğer taraftan baktığınız zaman o kadar da değil. Karşı taraf kutuplaşma, öfke ve ayrılık üzerinden siyaset yapıyor. Onun için siyaset çizgisinde hep öteki vardır, öteki vardır. Bu şekilde olmalı. Birincisinden bir grup oluşturdular ve bunu diğerleriyle yüzleşerek yaptılar. Yapısı gereği işin ruhuna baktığımızda Cumhur İttifakı, ‘eski ittifak’; Millet İttifakı, ‘ türkiye ittifak.’ Bir yanda nefret ve öfke var, burada sevgi ve sarılmalar var. En değerli fark da bu” dedi.

DEVA Parti Genel Başkanı Ali Babacan, bugün Kocaeli Gebze’de sanayicilerle bir araya geldi. Babacan yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Arkasında olanın, arkasında olanın favori olmadığı, hak edenin hakkını aldığı bir sistemden bahsediyoruz”

“Merkez Bankanız güçlüyse, Hazineniz güçlüyse, sivil toplum kuruluşlarınız güçlüyse medyanız güçlüyse güçlüsünüz. Yoksa güçlü değilsiniz zayıf kalırsınız. Kurumların, kuralların zayıf olduğu bir ülke maalesef. zayıf kalır ve zayıflar.Canlı örnek 10 Yıllardır maalesef her gün görüyoruz.Hukukun üstünlüğünün değerli olduğu olağan bir durum ama fırsat eşitliği de aynı derecede değerli.Eğitimde,işte ve iş hayatında fırsat eşitliğinin olduğu bir sistemden bahsediyoruz. terfi yani hak eden alır.İş dünyamız bunları her gün yaşıyor.Şeffaflık,adil rekabet,fırsat eşitliği yoksa korkunç mal ve kötü hizmet üreten devletle iş yapar para kazanır ama alın teri ile çalışanlar sistemden dışlanır, ancak herkese açık, rekabete açık, fırsat eşitliği ile çalışan bir iş dünyası, türkiye Gelişecek ve ilerleyecektir. Aksi takdirde ülkede bireysel zenginler oluşabilir ama ülke bir bütün olarak zengin olmaz.

“HEP ‘ÖNCE İNSAN’ DEDİK”

Nasıl ki 2013’ten beri hep birlikte fakirleştik, bir avuç insan servetine zenginlik katıyor. Biz böyle bir Türkiye istemiyoruz, görmek istemiyoruz. Hak edenin hak ettiğini aldığı, alın terine, bilek gücüne ve akıl terine değdiği bir ülke inşa etmek istiyoruz. Bunun için yola çıktık, bunun için DEVA Parti’yi kurduk, ülkemizin geleceği için her türlü hazırlığı yaptık ve yapıyoruz. ekonomi politikalar değerlidir, ancak bu politikalar insan odaklı olmalıdır. Ne olursa olsun önce insan. Her şey insan içindir. Devlet halk için vardır. İnsana değer verilmeyen, çalışanın emeğinin karşılığının alınmadığı bir ülke, vatandaşı için refah üreten bir ülke olamaz. Yavaş yavaş sadece varlığını sürdüren ve devleti herkesten üstün konumlandıran devleti önceleyen bir duruma gelir. Devlet âdettir, kıymetlidir, elbette güçlü olacaktır ama devlet insan için vardır, bunu asla unutmamalıyız. İnsanların memnuniyeti, refahı ve güvenliği için vardır. Bu yüzden hep önce insan dedik ve ekonomiSaksılarımızı hep bu çerçevede değerlendirdik.

“GÜVEN ORTAMI SAĞLAMAYINCA EKONOMİDE BAŞARI MÜMKÜN DEĞİLDİR”

Ekonomi söz konusu olduğunda bir diğer değerli kavram da güvendir. Güven ortamı sağlamazsanız ekonomide başarı olmaz. Bu tür bir inançtan bahsettiğimde gençler bazen ‘Güven diyorsunuz ama güven nasıl kazanılır?’ Uzun yıllardır iş hayatının içinde olan ve iş dünyasının içini prestiji ve sağlamlığı ile bilenler bunu çok daha iyi anlayacaktır. İman nasıl oluşur, sekiz hususu sıralamak isterim: Konuştuğun zaman doğruyu söylersin. Konuştuğunda, tutacaksın. Sana bırakılan emanete gözünle sahip çıkacaksın, emanete hıyanet etmeyeceksin. Devlet yönetirsen sonsuza kadar adaletle hareket edersin. Nitelikli ve kaliteli ekiplerle çalışacaksınız. Danışmaktan asla vazgeçmeyeceksin, bin tane bilsen bilene soracaksın. Şeffaf olacaksın, açık olacaksın, karanlıkta işini yapmayacaksın. Hesap vermeye her zaman hazır olacaksınız. Bu sekiz maddeyi takip edin, korkmayın. İşte o zaman inanç inşa edersiniz, işinizi güvenilir bir kişi, firma veya hükümet olarak yaparsınız ve başarılı olursunuz.

“MAKRO EKONOMİK İSTİKRARI HEMEN TEMELLERE ATIŞTIRMALIYIZ”

Bütün bu ilke, değer ve kavramlar bir ülke ekonomisinin temelini oluşturur ancak iktisattan bahsediyorsak iktisadın olmazsa olmaz bazı konuları vardır. Bu konuların en değerlilerinden biri de ülkenin makroekonomik istikrarı, yani para politikası, maliye politikası, bankacılık politikası ve yapısal reformlarla birbirini tamamlayan bir politika setidir. Kurumların birbiriyle temas halinde olduğu, birbirini anladığı ve sağlam bir koordinasyon içinde çalıştığı bir makroekonomik çerçeve. Kesimle ilgili politikalarınız ne olursa olsun, hangi departmanla ilgili ne yaparsanız yapın, istediğiniz teşviki verin, olmuyor. Çünkü insanlar, her şeyden önce, genel bir ekonomik istikrar ortamı görmek için bastırıyorlar. Ekonomi ile ilgili bilgi ve gelişmelerin öngörülebilir ve sağlam bir çerçevede gelişmesini beklerler. Bu olmadan olmaz. En alta temel hukuku, adaleti, demokrasiyi, insan hakları-özgürlükleri koyarız ya da o temelin üstüne hızla makroekonomik istikrarı koymamız gerekir. Sağlam, güvenilir bir merkez bankası, enflasyonla mücadelede kararlı duruş ve kesinlikle düşük ve öngörülebilir enflasyon.

“ENFLASYON EN MODERN HIRSIZLIK ARACIDIR”

Enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde, fiyat artışlarından çok az kişi kazançlı çıkabilir, ancak toplum tamamen kaybeder. Enflasyon en modern hırsızlık yöntemidir. Enflasyon yanlış politikalarla 86 milyon insanın gelirinden, cüzdanından, cebinden çalmanın adıdır. Son 4-5 yılda Cumhuriyet tarihinin en yüksek enflasyon oranlarını yaşadık. Bakın Türkiye’de üretici fiyat endeksi ve üretici enflasyonu istatistik tutulmaya başladığından beri hiç bu kadar yüksek olmamıştı. 1994 ve 2001 krizleri dahil hiç bu kadar yüksek enflasyon yaşamamıştık. Tüketici enflasyonunda da üretici enflasyonunda da iki ve üç hanelere çıktık.

“BÜTÜN VATANDAŞLARIMIZ KAYBEDİYOR, BANKADA PARASI OLAN KAZANDI”

Sabit geliri ve maaşı Türk Lirası olan herkes, çalışanlar, memurlar, emekliler, sosyal yardımlar ve sosyal takviye alan tüm vatandaşlarımız kaybetti. Bankada parası olan kazandı. Bankada parası olanların aldığı faiz yetmedi, devlet ‘Siz faiz alıyorsunuz ama kur daha çok yükseldi’ dedi. Burada kurban sizsiniz. Gel, kur yükseldikçe sana daha fazla para ödeyeceğim, kur farkını ödeyeceğim’ dedi. Böyle bir şey olur mu? Rahmetli Özal’dan önce de DÇM diye bir sistem vardı. Özal gelip kaldırdı. Basın toplantısı düzenleyerek ‘Bu ülkede yıllardır enflasyon yüksek, en değerli sebep de bu DÇM’ dedi. Ve gençliğe vasiyetim şudur: Bu ülkede böyle yanlışları bir daha asla tekrarlamayın.’

“KUR KORUMALI MEVZUAT FARKINDA OLDUĞUNA İNANANLARIN YANLIŞIDIR”

Rahmetli Özal’ın deyimiyle bu DÇM, döviz korumalı mevduat hesabı ‘uyanık olduğunu sananların aldatmacasıdır’. Tutarsın, alnının teri ve bilek gücüyle çalışan herkesin kesesinden şişirerek alırsın, git bankada parası olan bir avuç insana verirsin. TÜİK istatistiklerine bakın milli gelirden alınan pay içinde sermayenin payı son 4 yılda istikrarlı bir şekilde artıyor, işgücünün payı ise azaldı. Yani ‘çalışıyorum, maaş alıyorum’ diyen herkes son 4 yılda zarar etti, milli gelirden aldığı pay azaldı. Sermayenin payı, aslında parası olanın payı arttı, sonuç bu.

“ENFLASYON DÜŞÜK VE ÖNGÖRÜLEBİLİR OLDUĞUNDA DAHA FAZLA YATIRIMCI OLUR”

Düşük ve öngörülebilir bir enflasyon olduğu anda bu ülkede daha çok yatırım olur, insanlar geleceği görebilir, hesaplarını daha rahat yapabilir çünkü bir sanayi yatırımı kolay değildir. Makinelerin projelendirilmesi aşamasından düzenlenmesi, siparişi, montajı, üretimi ve kendi kendine ödemesine kadar en az 15 yıllık bir süreçten bahsediyoruz. Fikir aşamasından geri ödemeye kadar geçen bu dönemde düşük ve öngörülebilir bir enflasyon olmazsa, yatırımcıların çoğu kaçacak ve yatırımcılar tüm bu belirsizlikleri giderecek bir tablo görmezlerse işin içine girmeyeceklerdir. riskin karşılığını alacaktır.

“ÇALIŞAN NÜFUSUN ORTALAMASI LİSE MEZUNU”

Ardından eğitim ve istihdam bahisleri gelir. Türkiye’de insanların örgün eğitim sisteminde kalma süreleri çok kısa olduğu için eğitim ve istihdam iç içe geçmiş durumda. 2013 yılında orta gelir tuzağından bahsederken ‘çalışıyorum’ diyenlerin okula gitme süresi ortalama 6,5 ​​yıldı. Ortadaki ikiden terk edilmiş bir çalışan nüfusumuz vardı. Şu anda bu süre 8’e yaklaşıyor. 10 yıl sonra çalışan nüfusumuzun ortalaması ortaokulu bitirdi. Öncelikle çalışan nüfusumuzun tamamının eğitim düzeyini yükseltmek için yoğun bir çaba sarf etmemiz gerekiyor. Gençlerimiz 14 yaşından itibaren staj, yarım gün okul-yarım gün çalışma modeli ile çalışma hayatı ile erken yaşta tanıştırılmalıdır. Ağaç yaşlanınca eğilir. 18 yaşına geldiklerinde üniversite tercihlerini daha bilinçli yapabilmeleri için genç yaşta farklı kesimleri, farklı meslekleri tanımaları gerekiyor.

“TÜRKİYE’DE HAYAT BOYU ÖĞRENME SİSTEMİNİ KURMAMIZ GEREKİYOR”

Dünya çok hızlı değişiyor. Hızla değişen bu dünyada yeni meslekler oluşuyor ve bazı meslekler ölüyor. Çalışan nüfusumuzun hızla değişen dünyaya uyum sağlayabilmesi için Türkiye’de yaşam boyu eğitim sistemini kurmamız gerekiyor. Yaşam boyu eğitim, hangi yaşta olursa olsun insanların bilgi ve becerilerini güncelleyebilecekleri bir eğitim sisteminin kapısının her zaman açık olması demektir. Meslek değiştirmek çok yaygın hale gelecek. 18 yaşındaki gençlerimizin tercih ettiği meslekler, 28-38 yaşlarına geldiklerinde geçerliliğini yitirecektir. Sistemden mi çıkacaklar yoksa işsiz mi kalacaklar? Hayır, o dönemde çalışan nüfusumuzun yeni gelişen alanlara ve yeni mesleklere uyumunu sağlayacak bir eğitim sistemi kurmamız gerekiyor. Bunların hepsini biz planladık ve yazdık.

“GENÇLERİMİZ BELİRLİ BİR ALANDA YENİDEN BİLGİ VE BECERİ KAZANMAK İSTERSE BU KURSLARA GİDECEĞİZ”

Eğitim eylem planımız 500 maddelik bir plandır. Her alanda hazırlandık ama en ağırı eğitim. Ayrıca bir yükseköğretim eylem planı hazırladık. Dijital dönüşüm ve teknoloji ile ilgili yapılacakları ayrı ayrı sıraladık, takvime bağladık, bütçeyi hesapladık, hepsi hazır. Bunlar ülkenin geleceği için değerli hazırlıklar ama hala bir işi olduğu halde çalışma hayatından memnun olmayan işsizler var. Bunlar için mutlaka kısa dönemli mesleki eğitim programları ve kariyer değiştirme programları hazırlamamız gerekiyor. Her yaştan gençlerimiz belli bir alanda bilgi ve marifet kazanmak istiyorlarsa bu kurslara katılacaklardır. Bu kurslar ücretsiz olup, bu kurslara gidiş-dönüş yol ücreti ve öğle yemeği tamamen devlet tarafından karşılanacak ve kimseye yük olmayacaktır.

“YOĞUN EĞİTİM PROGRAMI TÜRKİYE’NİN HER YERİNDE BAŞLAYACAK”

Tüm Türkiye’de ve yoğun bir eğitim programı başlayacak. O kurslara eksiksiz katılan gençlerimize ‘İş bulunca gelir vergisi diye bir şey yok devlet karşılar dediniz’ diyeceğiz. Bu gençleri işe alan işverenlere ‘Sağlık sigortası primini düşünmeyeceksiniz, hepsi bizde, bu gencin sadece net maaşını ödeyeceksiniz’ diyeceğiz. Böylece belli alanlarda yetişmiş işsiz gençlerimizi iş dünyasıyla buluşturacağız. ve programları düzgün hazırlarsanız bu buluşma yüzde 80-90 oranında kalıcı bir birlikteliğe dönüşüyor. 2009 krizinden sonra Aktif İşgücü Politikaları adı altında milyonlarca kişiye istihdam sağladığımız bir tecrübemiz var. İstihdam bir anda fırladı, işsizlik oranı yüzde 14’e çıktı ve yüzde 9’a geriledi.

“HÜKÜMETTE 20 BAKAN İÇİN 5 YILLIK EV ÖDEVİ KURULACAK”

22 eylem planımız Cumhuriyet tarihinde bir ilktir. Bu, ilk kez bir siyasi partinin her alanda, hiçbir alanı atlamadan hazırladığı bir çalışmadır. Bu işi Altı Tabloya koyduk. Altı parti olarak politikalarımızı paylaştık, diğer siyasi partiler çok değerli çalışmalarını masaya koydu ve sonunda Ortak Anlaşma yayınlandı. Tam 2.300 unsur, altı taraf her kelimede yüzde yüz anlaşmaya sahip. Bu bir ilk, emsali yok. ve böylece altı siyasi parti ortak bir hükümet programıyla seçime gidiyor. Seçimden sonra kurulacak hükümette 20 bakanın 5 yıllık ödevi var. Nereden başladığıma kimse şaşırmayacak.

“GELECEK NESİLLERE YAŞANABİLİR BİR TÜRKİYE BIRAKMAK ÇOK ÖNEMLİ”

Dijital çağda, dijital dönüşüm ve teknolojinin çok değerli olduğu ve hayatımızın her alanını etkilediği bir çağdayız. Bu iş dünyamız için de geçerli. Bu nedenle bir ülkenin bu konuda çok sağlam politikaları olması gerekiyor ve dördüncü eylem planımız da bu dijital dönüşüm eylem planı. Bir de ‘devahazır.com’ diye bir sitemiz var hepsini görebilirsiniz. Sanayileşmemizin yoğun olduğu şehirlerde çevre ve doğa hakları konuları da oldukça önemlidir. Nesiller arası adaleti gözeterek gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre ve yaşanabilir bir Türkiye bırakmak çok önemlidir. Sanayileşme ve üretim önemli ama aynı zamanda temiz, çevreci ve Allah’ın bize verdiği bu nimetleri koruyarak sanayileşme ve ekonomik büyüme modeli kuraldır.

“SOSYAL ENDİŞELERİ YÜKSEK BİR YÖNETİM YAKLAŞIMINDAN KONUŞUYORUZ”

Bütün bu yarışta üretim, yatırım, çalışma ve ihracat ağır olurken bazı toplumsal kesimlerimiz bu yarışın gerisinde kalabilir. Devletin hızla ulaştığı ve tüm vatandaşlarımızın asgari geçim düzeyine ulaşmasını sağlayacak bir sosyal yardım sistemine de ihtiyaçları var. İşsiz ve gelirsiz vatandaşlarımızın dahi temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir gelire ulaşmasını sağlayacak, aradaki açığın devlet tarafından kapatılacağını sağlayacak toplumsal bir bakış açısına ihtiyaç var. Bütün bunları topladığımızda gerçekten güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir ekonomik modelden bahsediyoruz ama aynı zamanda toplumsal korkusu yüksek bir yönetim anlayışından bahsediyoruz.

“Türkiye olarak AB’nin yüksek standartlarına ulaşmak için özel çaba göstereceğiz”

Türkiye’nin her alanda yüksek standartlara ulaşmasının en önemli ve en kısa yolu Avrupa Birliği (AB) müzakere sürecinden geçmektedir. Kısayol diyorum çünkü yaptığımız bu 22 fasıl çalışmasında olduğu gibi AB’nin de 33 fasıllık bir müktesebatı var. Her alanda standartlar vardır ve bu standartların hepsi ‘önce insan’ diyen standartlardır. Türkiye olarak, AB’nin bu yüksek standartlarına ulaşmak için 33 alanda Türkiye ile AB standartları arasındaki farkı kapatmak için özel çaba göstereceğiz. Bu müzakere sürecini canlandırmakla mümkün ama müzakere süreci olsun veya olmasın Türkiye’nin kendi iradesiyle bahse girmesi de mümkün.

“BU ÜLKE’NİN KAYNAKLARI BU ÜLKEYİ YUKARIYA ÇIKARMAYA YETER”

3 yıl o işle uğraştım. 33 faslı taradık, 10 faslı müzakereye açtık, 1 faslın müzakeresini tamamladık ve her adımda AB üye ülkeleri ile %100 mutabakatla ilerledik. Türkiye 3 yılda 11 oy kullandı ve tam mutabakatla Türkiye için ‘evet’ diyerek yola çıktık. Türkiye siyasi istikrarsızlıkla uğraşan, akıldan ve bilimden uzak yönetilen, demokrasi neredeyse rafa kaldırılmış bir ülkeyken bunu yapamayız. Türkiye’ye yük olacak hissi varken yapamayız. Dolayısıyla kendi yükümüzü taşıyoruz ve kimseye ihtiyacımız yok. Bu ülkenin kaynakları zaten bu ülkeyi ayağa kaldırmaya yetiyor. En ufak bir şüphemiz yok ama yeter ki kendi ülkemize, demokrasimize ve ekonomimize sahip çıkalım.

“MEVCUT SİYASİ GÜÇ SÜRESİNİ DOLDURDU”

Bütün bu sürecin gerçekleşmesi ancak ülkede siyasi bir dönüşümle mümkündür. Çünkü mevcut siyasi iktidarın son kullanma tarihi büyük ölçüde geçmiştir. Şu anda pek başarı üretemeyen, birkaç bariz projeyle kendini göstermeye çalışan, ama çok büyük kesimleri yoksullaştıran bir iktidar var. Toplam zenginlik üretemez. Öncelikle DEVA Parti olarak şu anda 81 il teşkilatımız ve 766 ilçe başkanımız var. Çok uyumlu bir organizasyon yapısı oluşturduk. Kocaeli kuruluşumuz şampiyon. Türkiye’de tüm ilçe teşkilatlarını kuran, tüm ilçe kongrelerini yapan ve il kongrelerini gerçekleştiren ilk taşra teşkilatıyız.

“BİRBİRİNE AĞIR TUTMAYAN İNSANLAR BİR ARAYA GELDİ VE CUMHURİYET İTTİFAKINI KURDU”

İşbirliği ve işbirliği olmadan bu seçimlerde başarılı olmanın mümkün olmadığını çok iyi biliyorduk. 2017 anayasa değişikliğinden sonra partiler artık işbirliği içinde hareket etmeleri halinde seçimi kazanabilirlerdi. 2018 seçimleri de aynen böyleydi. 2017’de anayasa değişti, 2018’de Cumhur İttifakı kuruldu çünkü Sayın Erdoğan artık tek başına kazanamayacağını, imkansız olduğunu biliyordu. Ne cumhurbaşkanlığını kazanabilir ne de Parlamento’da çoğunluğu elde edebilir. Bunu gördü ve yanına ortaklar aldı. Daha 3-5 yıl önce tartıştıkları, birbirlerine hakaret eden insanlar bir araya gelerek Cumhur İttifakını kurdular. Taraflar işbirliği olmadan bu işin zor olduğunu bildikleri için Millet İttifakı kuruldu. Ama 2018’de Millet İttifakı ortak cumhurbaşkanı adayı belirlemedi ve belirleyemedi. 2018’de işbirliği olmadığı için kaybettiler. Hepsinden ders çıkarmalısın.

“CUMHURİYET İTTİFAKI ‘BERİKİ İTTİFAKI; MİLLİ İTTİFAKI’ Türkiye İTTİFAKI”

Bu altı parti, Türkiye’de toplumun tüm kesimlerini temsil etmektedir. Bu altı parti, toplumdaki tüm yaşam tarzlarına sahiptir. ‘Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım’ demek, ‘Ben burada bana emsal olan birini bulamıyorum’ demek bir baş belasıdır. Çünkü Türkiye’nin tamamı burada. Ancak diğer taraftan baktığınız zaman o kadar da değil. Karşı taraf kutuplaşma, öfke ve ayrılık üzerinden siyaset yapıyor. Onun için siyaset çizgisinde hep öteki vardır, öteki vardır. Bu şekilde olmalı. Birincisinden bir grup oluşturdular ve bunu diğerleriyle yüzleşerek yaptılar. Dolayısıyla yapısal olarak işin ruhuna baktığımızda Cumhur İttifakı, ‘eski ittifak’; Millet İttifakı, ‘Türkiye ittifakı.’ Bir yanda nefret ve öfke var, burada sevgi ve sarılmalar var. Bu en önemli farktır.

“İLK OY TOPUNDA DURUM ÇOK AÇIK, ADAY KILIÇDAROĞLU’YA KATILIN”

Türkiye’nin içinde bulunduğu bu çoklu kriz ortamından çıkışın yolu ancak sevgiyle, omuz omuza, siz-ben ayrımı yapmadan doğruları ileriye yürümekle olacaktır. Biz altı parti olarak ortalara gelip tek parti olmadık ama Türkiye’nin geleceği için ne yapacağımıza karar verdik ve birlikte yürüdük. İlk oy pusulasında durum çok net. Bir de milletvekilliği seçimleriyle ilgili ikinci oylama var.

“MATEMATİK BİZE ORTAK LİSTEDEN GİRİN DEDİ”

Oyların milletvekili sayısına çevrildiği d’hont sistemine, geçen yıl yapılan siyasi partiler ve seçim kanununda yapılan değişikliklere baktığımızda, ittifakta bulunan partilerin başka listelerle seçime girmesi durumunda, toplam milletvekili sayısı azalır ama ortak listelerle seçime girilirse milletvekili sayısı artar. Matematik bize ortak listeden girilirse her partinin birer birer milletvekili çıkardığını ve toplam milletvekili sayısının arttığını söyledi. Ancak bu aynı zamanda fedakarlık gerektiren bir yaklaşımdır. Mesela CHP başka partilerin isimlerini listelerine alıp kendi arkadaşlarını listeden çıkararak büyük bir fedakarlık yapıyor.

“DEVA İÇİN 2. OY TOPUNDA CHP LOGOSUNA EVET DİYORUZ”

Ancak DEVA Partisi gibi ortak listeye giren diğer partiler de 81 ilde kendi kimlikleri ve kendi logolarıyla, sınırlı sayıda ilde ve sınırlı sayıda adayla seçime giriyorlar. kendi adayları Bu teşkilatlarımız için büyük bir fedakarlıktır. Bir kere Türkiye deyince demokrasi, önce adalet, bu işi anlamak ve anlatmak kolaylaşıyor. İlk oylamada Sayın Kılıçdaroğlu. DEVA Partisiyiz, DEVA Partisi olarak seçimlere giriyoruz, seçildiklerinde DEVA Partisi’nin milletvekili olarak meclise giriyorlar ama DEVA için ikinci oy pusulasında CHP logosunun altına ‘evet’ diyoruz.

“15 MAYIS SABAHINDA ‘KÖTÜ BİR RÜYA GÖRMELİYİM’ DİYECEĞİZ”

Her taraf kendi kimliği ve hedef kitlesi ile listede yer aldığında liste güçleniyor. O listenin daha iyi sonuç vermesi mümkün. Bilmeliyiz ki seçimde başarılı olduğumuzda yeni bir Türkiye’ye uyanacağız. İnşallah 15 Mayıs sabahı ‘Galiba korkunç bir rüya gördük, artık o günler geride kaldı’ diyeceğiz. Bir yudum su içip bir kabustan uyanarak bambaşka bir Türkiye’ye uyanacağız. İşte o noktada bizde o heyecan, kararlılık ve geleceğe umutla bakmak Türkiye’yi kanatlandıracak ve uçuracaktır.

“İKİ TEMEL TERCİH VAR, SON DETAY”

Aslında bu seçim bir referandum, iki temel tercih var, gerisi hep detay. İlk oylamada şu vardı, bu, detaylar. İkinci pusula bir metre uzunluğundaydı, hepsi detay, iki seçenek var. Otoriter bir zihniyet mi yoksa demokrasi mi, tek akıl mı yoksa sağduyu mu, öfke mi nefret mi aşk mı, kaygı mı umut mu, kış mı bahar mı? İnan bana, bu çok kolay bir seçim. Böyle baktığınızda çok net. 30 liralık soğan mı, huzurlu bereketli sofralar mı? Demokrasiye ve halkımızın iradesine güveniyorum, yeter ki halkımızın sorunu iyi anlaması yeterli.”

Kaynak: ANKA / Yeni

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu